29 Haziran 2008 Pazar

çılgın haftasonu.

sapancaya giderken kölesi olmayayım diye laptopu evde bıraktım. tahmin ettiğimden yüksek bi performans gösterdim ve sadece iki kez kompüterle bağlandım hayata. cepkompüteritelefonundan internete girip last.fmden l'ufuk'un çaresiz bu cumartesi bişi yok mu mesajını aldım. fakat cepkompüterimsitelefonumsudan internete girmek zaten yeterince yorucuydu cücük kadar ekranda ve bu yüzden sana sapancadayım diyemedim ufuk. ama ertesi günü (yani bugün) hepten pes edip, sadece 5 dakika lan deyip babamın laptopundan hayata bağlandığımdaysa last.fm açılmıyordu ve yine yanıt veremedim. gece sapancanın huzursuz sokak köpeği çeteleri yine bol bol havladı, moli de onlara lüzumsuz yanıtlar verip uykumu bi güzel tükettiler. kurbağa fobime rağmen dün gece iki elim büyüklüğündeki vahşi hayvana yaklaştım - 2 metre kadar - ve gece cok karanlıkta bakıldığında koca gözlü gülen suratlı bu canlının cok da kötü biişi olamayacagını anlayabildim, sonra babam beni üzmek için ehehehee öldüreceğimms onuu dedi ama kendimi bildim bileli bana bu überzekalı şakaları yaptığı için tepki göstermedim. bugünse okulumun önünde geçip eve döndük, hemen internete bağlandıms ve seneler sonra evde alkohollü içki içiyorum; çünkü insan evde içki içti diye illa alkolik olmak zorunda değil bunu da anlayabilirsem hayatımda inanılmaz gelişmeler oldu sayacağım. çok samimiyim.

26 Haziran 2008 Perşembe

türkiyede etnik çatışma ve görsel kültür.

bugün moliyle beyazın arkadaş olacabileceğini sandığımız için caddebostanda alimayla buluştuk. fakat uzun burnundan anlaşılabileceği üzere lazoğlulaz olan dişi jack russel ne hikmetse moliye kıl kaptı. oyunmuş gibi kovalarken sürekli hırlayıp molinin kıçını kapacakmış gibi yaptığı için yürüyüş esnasında iki köpeği de baglamaktan yana kullandık tercihimizi. fakat beyazın laz inadı doruk noktasına cıkmıstı ve bağlı da olsa buldugu her fırsatta moliyi hırpalamaktan geri durmadı. yine de toplum kimin zor durumda oldugunu anlayamayacak kadar körleşmişti. sonucta moli siyah kırcıllı tüyleriyle olsa olsa zenciydi, en iyi ihtimalle kürt olabilirdi. bu yüzden toplum onun ne kadar içli bir heyvan olduğunu anlamadı, hatta seviyesizleşip o biraz agresif galiba dediler zavallıya. halbuki beyazın VAHŞİ saldırılarından kaçmaya çalışan moli yorgunluktan nefes nefese kaldığı için hırıldayarak solumak durumunda kalmıştı, kimseye kızdığı filan yoktu. ferahlamak için denize girdiğindeyse bekçilerin, burası halk plajı heyvan sokmak yasak, DENİZİ PİSLETİR uyarısıyla karşılaştı. eminim aynı konumda beyaz olsaydı, sırf tüy renginden ötürü birinci sınıf vatandaş muamelesi görür, belki plaj iskemlesine bile oturtulurdu. eve dönerken taksiye bindik, allahtan taksici eski köpekçilerden cıktı da moliye koltuga oturabilirsin dedi, ama moli yine de yerde yolculuk yapmayı tercih etti çünkü toplumun ona dayattığı SINIFI çoktan içselleştirmiş, bana hüzün bekçisi bakışlar atıyordu.

24 Haziran 2008 Salı

jrıjtg3k4qf

dün gece rüyamda önemli bir yere gidiyorum fakat ayakkabılarım hem çirkin hem de ayaklarımı acıtıyor, bu da yetmezmiş gibi sürekli mühim insanlarla tanışıyorum ve benimle hiç alakası olmayan sempatik bi gülümseme yapışmış suratıma. (vallahi böyleydi ve rüya esnasında durumun abesliğini sorgularken uyandım)
doğal olarak, uyandığımda bu rüyayı hiçbir şeye yoramadım, taa ki ali gelip doğum günümü (yine) unuttun diyene kadar. şimdi farkediyorum da rüyamda kendimi ali olarak görmüşüm -yoksa hayatta kötü pabuç giydiremezler bana- . senelerdir tek bir doğum gününü bile doğru dürüst kutlamayı başaramadığım içinse gururluyum, ömür boyu başarı ödülünü hak ettims, her sene 24 haziranda aynı safsatayı yaşıyoruz, kimliğini araklayıp doğum tarihini ileri aldıracağım:(((

22 Haziran 2008 Pazar

5ı3tkö2tg

dün we're looking for a lot of love çalarken biraz hüzün bekçisi oldum, sonra kimin yanından geçsem herkes birbirine aşkım diyordu ve bu durum beni biraz yordu. santralin ana giriş çıkışının yanındaki afişlerdeyse beğendiğin çocuğun adını öğrendin mi yazıyordu. aşk festivali böyle bir şeymiş demekki.

17 Haziran 2008 Salı

Now you know how to greet people in Swahili!

jambo yazınca oluyormuş. fakat nasıl okunur hiç bilmiyorum. swahili afrikadaki kabilelerden birine ait gibi gözükse de değil demek isterdim, fakat doğu afrikadaki swahili halkının diliymiş cidden de. allah önce flickr'ı sonra wikipedia'yı başımızdan eksik etmesin.
bugün annemin yoğun takıntıları sebebiyle, silsek de 3 dakika sonra molinin ŞAKIR ŞUKUR su içmek, içmeye niyetlendiği suları yanaklarından akıtmak ve akıttığı sulara pis ayaklarıyla basmak suretiyle leke yaptığı taşları temizleyebilmek için v for vileda dedim ve terası süpürüp sildims. (silip süpürmek diye de bir jargon var ama o öyle olmaz ki canım, neyse.) fakat bu esnada MALTA ERİĞİ AĞACInın kocaman saksısının altında tonlarca karınca yaşadığını farkettim, battal boy saksıyı
binbir eforla itip altındaki karıncaları faraşa bir güzel topladıktan sonra öldürmeye kıyamadığım için hepsini 8. KATTAN AŞAĞI ATTIM. buradan o esnada yoldan geçmekte olan güzel halkımdan özür diliyorum.

11 Haziran 2008 Çarşamba

kimse üzerine alınmasın bence.

çünkü inanılmaz fazla insanda bunu görüyorum, kendime objektif bakamıyorum, belki ben de yapıyorum, bilmiyorum.

hepimiz özgürlükler dünyasında yaşıyoruz, o kadar aşmışız kii AABİ yaaani her şey çok NORMAL bizim için.
eşcinselleri, biseksüelleri seviyoruz. onları asla yadırgamıyoruz, onlar da BİZDEN BİRİ.
fakat sonra bir gün -nasıl olduysaa?- bir hemcinsimiz gelip bize "yavşayıveriyor", işte o zaman bu, herkeslere anlatılası, offf yaa olm haftasonu bi bilsen neler olduu denilesi bir olay haline geliyor.
ben bu ikilemin samimiyetsizliğinden tiksinir oldum. bence hepimiz tiksinsek çok iyi olacak.

10 Haziran 2008 Salı

polis GEYİK yapmaz.

bugün başıma yine dandirik işler geldi. bütün gün leventle taksim arasında hıyar bi mekik dokuduktan sonra 82 çay içip, tatil kitaplarıma başlayıp eve dönmek üzere dolmuşa bindim. sonra sevgili dolmuş ikinci köprüyü tam geçti ki polis bizi durdurdu ve bi kaç s2k belgesinin olup olmadığını sordu dolmuşçu efendiye. ben cok sanslı oldugum icin gerzek şoförün belediye izin belgesinin miladının dolduğu açığa çıktı. ve mcrk (sesli harfleri siz doldurunuz) polis arabayı bağlamaya karar verdi. biz de afedersiniz bok gibi kaldık. fakat millet mal mal duruyor kimse ne bir şey soruyor ne de durumun abesliğinden şikayet ediyordu. sonuçta köprünün başında ultra salak bi konumda kalakaldık ve bir allahın kulu polise yaptığının mantığını sormaya tenezzül etmeyince ortamın yaşça en ufağı olarak polise DİKLENMEM kaçınılmaz bi hale gelmişti. başta gayet nazik moddayken, gelişen diyalogla oluşan şokun etkisiyle GERZO moda geçmem oldukça kısa sürdü.

-memur bey biz şimdi ne olacağız?
-git taksiye bin. (dövebilir yalnız, öyle de güzel sesinin tonu)
(adam bunu söyleyince ben direk kontrolü kaybetme modunu açtım doğal olarak.)
-parasını da aranızda toplayıp sizler mi vereceksiniz, ya da ben para mı basıyorum?
(ben böyle deyince bir süre kilitlendiler, ama ruhani lider olarak daha rsp çcugu olan hemen atladı.)
- o zaman git otobüse bin.
(evet öyle bir yerdeyiz ki, hem otobüs bileti satılıyor hem de gideceğim yere sürekli otobüs geçiyor allah sizi inandırsın.)
-yahu böyle iş olur mu? kontrolü neden daha makul bir yerde yapmıyorsunuz? şoforun hatası yüzünden neden yolcuları zor duruma sokuyorsunuz?
(bu noktada mantıksız bir çok boş laf ettiler, genel özeti bizim iznimiz var burda bi güzel ceza kesmek için, siz ne bok yerseniz yeyin şeklinde yapılabilir.)
-o zaman ben de sizin hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım. isimlerinizi söyler misiniz?
(hee evet bulun, hatta internete git bak orda şöyle yap böylee yap öyle bulun diye konuşmaya başladı içlerinde kendini zeki sanan bir adeti, ama tabi benim de sinir bozukluğuyla az kalsın SEN BENİM KİM OLDUGUMU BİLİYOR MUSUN? tribine girmeye yaklaşmış olmam da içler acısı.)
-bakın BANA geyik yapmayın (ben kimsem artık). (bu noktada isim ve sicil numarası konusunda ısrara devam ediyorum) (işte o anda en belamı skmeye niyetli olan polis beyefendi geldi ve noktayı koydu)
-ne demek şimdi sen böyle konuşuyorsun polis GEYİK yapmaz, öyle GEYİK MEYİK diyemezsin.
(suratından anladım ki bir şey daha söylersem beni de HAKARETTEN -artık türklüğe mii, polise mii, adalete mi bilmiyorum- götürecekler şoforle beraber, zaten onlar da benden kurtulmak için şofore kızmaya başladılar bu noktada)

neyse ben bayağ sinirlendim, ve gerçekten adamları şikayet etmek istedim. iki nazik konuşsalardı bizi zor durumda bırakmalarını sakin bile karşılayabilirdim. allahtan bugün önemli hiçbir işim yoktu o saatte, ama gayet sınava, bir şeye filan yetişmem gerekiyor olabilirdi. ama gerzek heriflerin zerre umrunda olmadığı gibi bir de ukalalık yapmaları oldukça hoştu. şoför de siklemedi saolsun. ama en ilginci dolmusta benim dısımdaki insanların ağızlarını açıp tek bir şey söylemeye tenezzül etmemesi oldu. ben beceriksiz bir biçimde hakkımı aramaya çalışırken hepsi mal mal bakınmakla yetindiler. bence hep böyle devam etsinler, sonsuza dek herkes ensemize vurup lokmamızı alsın, müstehak anasını satayım. gitti hepsi paşa paşa taksi çevirdi. sonra bir kız geldi yanıma, gel ben kazaskere gidicem taksiyle, birlikte gideriz dedi. taksi kadıköye gelince kıza HESABIN yarısı verip ineyim dedim. fakat kız almamakta ısrar etti, zorla verebildim. ben işin haksızlık boyutuna delirmiş durumdayken; kızın, içinden AH CANIM YAA FAKİR deyip beni sahiplenmesine doğal olarak pek sevinemedim.

8 Haziran 2008 Pazar

balıkların gizemsiz dünyası.

akvaryumumdaki en büyük balıklardan biri geçen gün can çekişe çekişe öldü. iki sene evel bu gibi durumlarda asabım bozulup ağlıyorken, bu sefer ölen balığı da pek sevmediğimden biraz sevindim. yine de hayvan ay bana bi şeyler oluyor dercesine sürekli kendi etrafında dönüp dururken, arkadaşlarının, mundar olmadan evel yiyip bitirelim şunu dercesine sürekli can çekişen hayvanı tırtıklaması, her ölen balık vakasında olduğu gibi iç gıcıklayıcıydı. tekir büyüklüğündeki balık öldükten sonra -canı çekmesin diye moli hariç- herkese tek tek götürüp, mehe mehe akşama salata koyalım mı deyince, hepsi büyük bir iğrenme hissiyatıyla balığa ve bana baktılar. balığın da gözü ve bıyıkları yenmemiş olduğu için evdekilere ükela bakışlar atıyordu adeta. bir akşam yemeğinde 50 tane hamsi katletmeyi biliyorsunuz ama deyip gittik balıkla ben, sonra onu klozete atıp son yolculuğuna uğurladım.

7 Haziran 2008 Cumartesi

hiltonların haftasonu kaçamağı.

aniden farkettim ki aslında ilkokulda sürekli korkunç hayvan taklitleri yapan çocuklardan biriydi. muhtemelen hoca onu tahtaya kaldırıp sürekli abukluklar yaptırıyor, bu da coştukça coşuyordu. bunu bu kadar geç farketmiş olmama kendim de şaşırdım. ilk tanıştığımız zamanlarda irlanda aksanıyla ingilizce konuşan spikerlerin taklidini yaparken zamanla kendini geliştirmiş, that is to say diye diye burnunu sıvazlarken adeta bir zizek olmuştu, fakat elbetteki o bununla yetinmeyecekti. geçen kış, koltuk altı kılımın bile taklidini yaptığını düşününce, sendeki bu yeteneğin kaynaklarını düşünmek istedim; ama şu yazıyı yazarken bile tiksindim ilişkimizden yahu, neyse haydi you're welcome, yanlış anlaşılmasın - bişiy diiiil demek iste-medim.


ayrıca alakasız olarak, kaç zamandır birilerinden şu tespiti bekliyordum ümitsizce, natalie dee'den gelmiş.



5 Haziran 2008 Perşembe

special thanx to ayhanakman


kamuoyundan esirgemeye dayanamadığım için
sps amfisinden arakladım bunu.


2 Haziran 2008 Pazartesi

memati

bugün milliyetin gündemini başka bi assolist manken mevzusu meşgul ediyordu. aysu baceoğlu, kendi kendini çektiği üstsüüzz pozları internete düşmüşş diye ÇOK ÜZÜLMÜŞ. hatta milliyet, ÇOK AĞLADI diyordu. fakat bunların yazdığı sayfanın sağ köşesinde, bu çok ağlatan fotoğrafın büyük boyutunu görmek için TIKLAYINIZ yazması, son günlerde yaşanan GÜZEL AHLAK tartışmaları çercevesinde mi ele alınsın, yoksa basının özgürlüğü mü veyahutta reyting manyaklığı mı bilemedim. bu arada fotoğraf gerçekten pek fena, yani benim de öyle fotoğrafım olsa piyasalarda, kesin REMOVE TAG yapardım. çok geçmiş olsun aysu, bu arada fotoğrafın çözünürlüğü de pek kötüydü, milliyetin kabahati değilse git kendine yeni bi cep telefonu al yavrum. saygılarr.