28 Ekim 2008 Salı

back to basics

gecenin ortasında deprem oluyor diye uyanmak, bitene kadar yerinden kıpırdayamamak, sonra ikinci bir tane daha oluyor diye çıldırmak derken üçüncünün başlamasıyla ulan heyheylerim gelmiştir belki diye ümitlenip yataktan çıkarsam ölmeyeceğime kendimi bir şekilde ikna edip, yüce internet aracılığıyla sözlüğün sol frame'inde deprem başlığı görmeyince nispeten sevinmek. vaaay çıldırmalar strike back diye düşünüp korkarım.

20 Ekim 2008 Pazartesi

durumlar

birisi birisine feysbuktan cümağ!'nin linkini yollamiş, sonra o birisi de facebook inboxından buriya ışınlanmış vs filan bunnarı detaylarıyla görebilmemizi sağladığı için trackere teşekkürler, yalnız facebooktan dönen linkler beni biraz korkutmuyo diyemem, neyse.

bugün annem yemekte bana, yavrum havuç ye gözlerine iyi gelir dedi. ekrana yazdığım şu yazıyı çıplak gözle okuyabilmem için ekrana bir karıştan daha yakın durmam gerektiği için havuç tavsiyesi sürreel boyutu nedeniyle beni biraz sinirlendirdi.

18 Ekim 2008 Cumartesi

hüsran.

şaşırma konusunda iddialı biri olabilmeme rağmen bu hafta hiç mi ilginçlik yok? yok. tanıklık ettiğim en dikkat çekici şeyleri zorlama da olsa aktarmaya çalışayım. şatılda ipodumun şarjının bittiği gün, yanıma uzun saçlı erkek dünyasından birinin düşmesi -metalci sandıydım amma velakin- halk arasında HİYAHE diye bilinen kod adı zombie olan cranberries şarkısından tut ne bileyim yeni nesil evanescence'a kadar hoş bir çerçevedeki müzikleri son ses dinleyerek yolculuğuna devam eden bu gençle birlikte ergenlik bunalımına dokuzuncu kez girdim mi? girdim. o yolculuk sırasında sık sık çocugun kafasını ısırmak ya da ne bileyim saçından tutup kafasını bi yerlere vurmak arzusu duydum, gerçekten zor bi süreçti -vurmamak-sesi kıs ne olur diye yalvarmamak-seviyeli bi insan olmaya calısmak-kulaklıktan dış dünyaya yayılan cızırtıya tahamül etmek arasında gidip geldiğim süreç- , sonuçta asi hormonlarım depreşmişti, ne bileyim. eve dönüp annemle kavga etsem diye bile düşündüm ama okula ulaşmıştım bi şekilde. çocuğun müziği dinlerken kah eliyle davul çalıyormuş da bagetle trampete vuruyormuş gibi yapması, kah gitar calıyormuscasına parmaklarını kıpıştırdatması filan uzun süredir yüzleşmediğim gerçekliklerdi, ne de güzeldi yüce rabbim. başka bir şey oldu mu sevgilim blog? vallahi olmadı. bütün hafta manyaklar gibi koşturduğum, pijamamın bluzunu polarla kamufle edip molinin ihtiyacını gidermesine filan yardım ettiğim, 0.2 saniyede upload ettiğim 12kb'lik dosyayı prosedürü unutup ziplemeden submitlediğim için mis gibi hazırladığım cs ödevinden puan kaybettiğim, ders icabı kartal tibetli bağdat hırsızını izlemek zorunda bırakıldığım güzide bi haftaydı, ALLAH BABA bu günlerimizi aratmasın.


11 Ekim 2008 Cumartesi

cümağ !

uzun süredir sokaklardan bahsetmediğimi fark edip piyasa rehberimin hüsrana doğru gittiğini görünce dün akşam içine dahil oldüğüm çeşitli mekanlardan dem vurmak istedim. ama bunu yaparken bi takim pablik statementlar ortaya çikarsa bunnarin arkidişlerimi kapsamayacağinin ALTINI ÇİZERİM.

neyse dün evden hiç çıkmak istemiyorum diye diye ilk iki saati ektim, sonra c++ labını kaçırmamak için okula aktım, sosyoloji asistanımız hasret muhteşem bi insandi diyebilirim ek olarak. hem delikanli bi kadin hem de ince espriler ayarlar göndermelerle gönlümü kazandi, 25 kişilik sınıfta bi kez söylediğim ismimi şıp diye de öğrenince kendimden geçmedim değil, MÜHİM BİRİSİYİM.

orhanli sinirlarindaki ilginc habitatımızdan çıkıp eve dönüp yıkanıp tekrar karaköye ulaşmam akşam sekizi buldu. hafriyat'ta her zamanki o galeri piyasası tribi mevcuttu, bu konuyla daha önceden bin kere yapılmış esprilerin aynısından yapıp kendimden tiksinmek istemiyorum. sadece tuvaletin taşması filan değişikti diyebilirim ama erken teşhis dünyayı büyük bi felaketten korudu, teşşekkürler tanrim amin.

ceren ile ben newest maceralarımızı paylaşmaya dalmışken, emreyle ufuk'un şirin büfe isimli yerde sandviç semirip muhteşem bi cüma geçirmesi biraz hüzünlüydü. hafriyatta duvara monte edilmiş alçımsı eserleri çeşitli insanların gerek kafa gerek omuz atmak suretiyle yerinden oynatması, of nası uyarsak ki hay allah derken yine de smiley birisi olmaya devam edebilen korayı fazla sarsmamıştı çünkü az evel sarhoş bi arkadaşının resimlerden birini duvardan söküp elinde gezdirmesinin şokundan kurtulamamıştı belki de, bilemem.

ben aslında biraz bunalımdaydım ve evet bugün içeyim gençliğimin tadını çıkarayım diye fırlamıştım bi nebze, fakat olmadı niye bilmiyorum, ceren benden daha sıkkın gözüküodu belki ondan, onu mutlu etmek için urban'ın en uyuz garsonuna en sevimli halimle gidip, yalvarırım garson beyefendi şu tatlı hanıma şekerli bi türk kahvesi servis eder misiniz bile dedim, ama it didn't wörrk.

urbanda çok neşeli bi üçlü olarak bi takim arkadaşlarımız da bulunuyolardı, ben de neşeliydim ama onlarin neşesi daha kıskanılası bişiydi sanki. sarperin silivri maxi'de 40 tane kasa bulunmasına dair tespiti çok heycan vericiydi , klasisin atari salonunaysa fırsat bulsam yine gidebilirm, idunno. neyse işte, bi çok insanı görmüş bulundük dün, gelenimiz gidenimiz coktu allah razı olsun, insan SEVDİKLERİNİ her zaman göremiyo, sevindim cidden de.

bu da böyle pek pozitif bi blög entrisi oldu, olsun.

7 Ekim 2008 Salı

tmo3pıt34k

dokuz buçuk arabasıyla okula gidip, akşam 9bucukta tekrar eve varabilip moliyi gezdirip 17 dakika telefonda konuşup tost yapıp yeyince saatin 22.52 olmasını insafsızca buluyorum.

5 Ekim 2008 Pazar

inanılmaz büyüleyici KAFALAR.

sevgili blög, bugün msnde çetleşiyordum yine (öf), sonra altta bi baktım "jessica biel büyüleyici fotoğraflarıyla MSN foto galeride" yazıyo, hemen oraya aktım. açıkcası büyüleyici deyince biraz l'erotique sandımdı, meğer böyle dangalak bişiymiş.

1 Ekim 2008 Çarşamba