25 Kasım 2008 Salı

belki de şarjım bitti.

sevgili blög, bugün her nasıl olduysa el alışkanlığıyla dolabımdan bardağımı alıp su içerken medicammentlar nerede diye masayı yokladım velakin yoklardı, çok uzun süredir de yoklar zaten ne alaka dedims kendime. sonra yatıp kafamı susturmaya çalıştım, nihayetinde onu da beceremedim. telefona sarıldım. teoman şarkısı filan gibiyim. kafamı toparlayamıyorum. hiçbir şey yapamıyorum.

22 Kasım 2008 Cumartesi

slmnbrslmnbrslm

cuma gecesi tek başına okulda kalmak, pazar gecesi yüksek tavanlı liselerde konaklamaktan daha az bunalımlı bir şey, tabi eğer notbuğunuzdaki sorunu çözemediğiniz için gece 2'de a6'dan ic'deki 7/24 odasını kullanmaya gitmek için karanlıkta tek başına yapılan uzun yolculukta rüzgarda uçmamaya çalışmıyor ve gittiğinizde oradaki bilgisayarın internet bağlantısının göçmüş olduğunu fark etmiyorsanız. haremlik selamlık yurt takımından erkekli kombinasyonda konaklıyor olmam, yan odadaki çalışma odasında hayvanlaşan gençlere ayar çekmemi engelliyor, sonuçta onların bölgesindeyim. nihayetinde gecenin bi saati yatıp 4-5 saat uyuyup sabah tekrar notları karıştırıp sınava girmem gerekse de bi şekilde friday night fever'a da saygı göstermeyi biliyorum, ya da ranzadan inmek zor geliyor. zaten bacağımı çarptım ve kesin çürüyecek, aq ranzanın 90 derece diklikteki merdiveni. umarım yine bir şeylerimi çeşitli odalarda unutmamışımdır. özellikle geçen yıl okul sınırlarında izini kaybettiren eastpack çantanın akıbetini merak ediyorum. sunduğu bol çeşnili konaklama olanakları için hilton yurt odası zincirlerine teşekkür ediyorum.

18 Kasım 2008 Salı

hit me baby one more time.

sevgili blog, seni ihmal ettiğimden daha fazla kendimi ihmal ediyorum bu yüzden vicdan azabı çekecek değilim.
2 hafta evvel aldığım sevkin miladı dolmadan doktor randevusu almayı bile beceremiyorum. kendime, sabah-öğle-akşam günde üç defa bugün günlerden ne diye soruyorum, bazen doğru cevap verebiliyorum. çok kolaydı ehehe dediğim sınavda yavşak dikkatsizlik hataları yapıp yetmiş çakabilecek kadar mallayabiliyor, lensim gözümden aniden çıktığında allaha küfredebiliyor, babam molinin dün sabah kan kustuğunu ama aslında bir şeyi olmadığını söylediğinde çok normalmiş gibi gözükmeye devam edebiliyorum. annem geçen gün inanılmaz bir falcıya gitmiş -ama gerçekten inanılmaz- neyse 3 seneye mezun olacak kızın demiş; bu üç sene okulun yarım dönem uzayacağına filan işaret etmiyordur inşallah diyor, fass electivelerinizden öpüyorum.

11 Kasım 2008 Salı

talihsiz benzerlikler

Soulwax - Nite Versions



Soulwax - Any minute now



Replikas - Zerre


Talihsiz tespit için spesyal tenks goes to Hirt Çakmakçı.
(
gerçi Zerre'nin tasarımı çok daha şık olmuş.)

9 Kasım 2008 Pazar

yo h ya

Türkler(?) 'kendi' kültürleriyle barıştı çılgınlığı bana biraz batının ilmini bilmini değil ahlaksızlığını aldık safsatasını hatırlatıyor. Barışacak kadar yabancılaştığımız - ki bence yabancılaşmak da doğru bir terim değil burada çünkü büyük bir çoğumuzun hayatında hiç tanımadığı (national geographic afrikadaki 30 kişilik kabilelerin kültürünü de tanıtıyor o ayrı) bir kültürden söz ediyoruz, bu durumda kendi kültürümüzle barışmış değil tanışmış olmalıyız.
Kendi kültürümüz olmayan ama bugün büyük şehirlerde sürdürdüğümüz şey ise bir rivayete göre batı kültürü dedikleri şey olsa gerek. İddia edilene göre bizim olan kültüre geri dönmek için fazlasıyla dışardan bir şeyi öğrenip, adapte olup, taklit etmemiz gerekiyormuş gibi gözüküyor, taklidin taklidinin taklidi olacak bu yeni biçimle barışmak ne kadar anlamlı ve gerçek şüpheliyim. Zaten biz bizim olanı şimdiki kafalarla taklit etmeye çalışırsak muhtemelen acayip bir ürün verecek ki o ürünü görmüşlüğüm oldu, hoş bir şeye benzetememiştim.
Herşey bir yana gerçekten kendi kültürümüz diye bir şeyin mevcudiyeti doğruysa, o kültürün hangi kısımlarıyla barışmalıyız, sadece bize bugün sempatik gelen oryantal kısımlarını alsak olur mu mesela? Yoksa mecburen külliyatına sahip çıkıp töresinden giysisine kadar barışabilecek kadar ileri gitsek mi? En iyisi sadece bir kaç şarkıyı (türkü mü deseydim hay allah) seçip almak ama onların içine henüz 13- 14 yaşına girmiş köylü güzellerinin seksapeline vurgu yapanları katmasak olur mu peki? O kültürün ahlakı ne olacak bir de o var tabii. Ziya Gökalp kadar çaresizleşip kültürle ahlakı iki ayrı kefeye koyalım bari de hiç olmazsa indigoda kızlı erkekli eğlenebilelim.

7 Kasım 2008 Cuma

kafehaus

yastık köpeğin bacağını kopardığını, sabah kendine geldiğinde üzülüp diktiğini hatırlıyor musun. bunu utanmadan anlatabiliyor olmanın kıymetini bilmeliymişim. bugünlerde kamuya daha iyi bir izlenim bırakmak istiyor olabilirim.
önce leyla sonra lokal olan kafehaus'taki yeşil koltuk ve avize pek güzeldi, tabii gitmiş onlar. ama onların yerinde yeni bir avize ve benzer koltuklar var. kafehaus sınırları dahilinde çeşitli sıkıcı ama niyeyse benim çok fazla anlam yüklediğim bir çok maceram oldu. bunlar, ilk kez parlament sigara içmek, ilk kez buluştuğum biri tarafından üst katta fizik-kimya çalıştırılmak, ilk kez alman cheesecake yemek, ilk kez kibarlıktan ve utangaçlıktan parmak patatesleri bıçakla keserek yiyen birini görmek, ilk kez biriyle fiyasko seksler hakkında serious talklar yapmak ve limonatayı naneyle sevmeye başlamak gibi günlük hadiseler tabiykide.

2 Kasım 2008 Pazar

mı04g5okf

ibn battuta'nın hiç döneri yokmuş. savsakladığım anlarda bir şey yapmıyormuşum hissinden kurtulmak için bir günde daha ne kadar brownie yiyebilirim. istediğim kıvamı bir türlü tutturamadığım neskafeleri bağrıma basmayı da öğrendim. gidip bir tane daha yapayım. güzel günlerin kıymetini bilememişim resmen. yaz gecelerinde sabaha karşı zina yasası var mı yok mu tartışmayı özleten bir gün. gugilda zina yasasını aratmak da bir değişikti. bugün de birisi gugila "kızlar prono hakkında ne düşünüyor" yazarak bloguma ulaşmış. bence üşenmeyip blogun tamamını okusaydı kesin bir sonuca ulaşırdı. gugilla sohbet içersine giren vatandaş mı daha yalnız, üşenmeyip blog yazan ben ve daha nicesi mi. cevabını en iyisi gugila sorayıms.

edit:
ibn battuta'dan;
"A remarkable thing which I saw in this country was the respect shown to women by the Turks, for they hold a more dignified position than the men."

-something interestink must have happened in 700 years then.

1 Kasım 2008 Cumartesi

allahı seviyorum

haftalardır ertelediğimin için altında kaldığım ders yığını, sabahtan beri evde olmama rağmen hiç azalmış gözükmüyor. bu haftasonu evden çıkmaya dair hiçbir zorunluluğumun olmayışını kendime özgürlük olarak sunmam nasıl bir telkin bilememekle beraber, az evel cemilin arayıp taksimde misin demesi içime oturdu. seninle sokağa çıkmayı özlemişim (bu biiir). bu arada geçenlerde kafama takıldı, ben neden ağustosu bekliyordum diye, acayip sallamışım galiba, erasmusla alakası yoktu o tesadüfen üzerine oturduydu sonuçta.

ankaralı bi arkadaşım, sürekli ankarayla istanbul arasında bir çok fark olduğunu iddia ediyor, hayatım boyunca ankaraya HİÇ gitmediğim için tüm bunların gerçeklik payını kestirememekle beraber ona inanmaktan başka çarem yok. bu farklılıklara istanbulda ekmek arası dönere soğan koyulmaması da dahil, ki kendisi bu durumdan çok şikayetçi, herneyse.
3 saat kadar önce istanbula ankaradan BİLE uzak bir yere gitmek için yola koyulan bu arkadaşıma kamusal hayatında başarılar diliyorum, çünkü özel hayatlarla hiiiç işim olmaz.

aradığım tatminin uzağından bile geçemeyen çakma filmli tarih dersimizin lüzumsuz journallerini hala yazmaya başlamamış olmamız da 5 alanın biz olamayacağının apayrı bir kanıtı mı sevgili cemil diye de sormadan edemiyorum (bu da ikiiii).