26 Eylül 2008 Cuma

3 + 1 = 25!


anniversaire: jour qui ramene le souvenir d'un evenement arrive a pareil jour une ou plusieurs annees auparavant.

-inceltmeleri şey etmeye üşendim-

24 Eylül 2008 Çarşamba

circuit cok güzel bi ders lan

-daha evel ens203 maceramı anlattığım insanları ya da dersi almış/alıyor olduğu için aşşagıda yazannardan zaten haberdar olanları bu yazıyı okumaktan uzak durmaya teşvik ederim-

ens 203 dersimizin kolormatik gözlüklü hocası bize çeşitli grafikler gösterdi, bu grafiklere göre bu ders acıldıgından beri senelerdir not dağılımı, bir kaç a, bir kaç b, 7-8 c ve d olmak itibarıyla genelde F'lerde bi yığılma mevcut, yılların ortalamasını alırsak her yıl 45 kişi filan F'i çakmış, dersten geçenlerin toplamının yıllık ortalaması ise 15 filan olabilir - en iyi ihtimalle-
bu SEKİZ SAATLİK dersin hocası tabiki de her hafta ödev veriyo ve yaparsanız ortalamanıza SIFIR PUAN ekleniyo, yapmazsanız EKSİ ON PUAN ekleniyor.

her haftanın sekiz saatinin 3 adedini lablar oluşturuyor ve bi tanesi kaçırırsanız bi harf notu düşüyor imiş, 2 tane kaçırırsanız hiç gelmemeliymişiz direk F i yiyormuşuz.

zaten herhangi bi dersin 10 dakkasını filan bile kaçırırsanız gerisini anlamazsınız dedi adam, ben alternating series devrelerine uykulu gözlerle bakarken.

dersten çıkınca ALLAHım ben ne yapıyorum filan dedim ve programıma bir adet tarih dersi eklersem anca kendime gelirim diye karar verdim, sanki mühendis degilmişim gibi hissedebilmek için koşa koşa soc 201'in 500 sayfalık seçkisini aldim, henüz programıma bile ekleyemediğim hist 227'nin de perşembe gününe LAZIM OLAN okumasına başladım, daha iyiyim.

21 Eylül 2008 Pazar

geniş ekran.

eski bir arkadaşımla buluşayım derken bir dolu yeni insanla aynı ortama düşmek ve bu insanların kuruyemiş bira hayatını benimsemiş otuz yaş üstü KÖTÜ sanatçılar olduğunu farkedip oradan kaçmak istediğimde geç kalmış olmam; sonra ne okuyorsun denmesi, geçiştirmek istemem, pes edip söylemem, anlamamaları, açıklamam, o kafayla bin defa muhteşem bir şey okuduğuma dair bilinçsiz laflar tekrar etmeleri, çilem bitsin diye yanımdaki arkadaşı da boş verip mekanı terk etmem, eski arkadaşlarla dostlukları uzatmamayı filan mı öğütlüyor bana acaba. dün kuruyemişçilerden bi tanesi, iyi niyetli olmasına rağmen bokunu çıkartıp, benim heykellerden birini alırsın ilerde işte, sahip çıkarsın bize filan dedi, hiç de ŞAKANAZ gözükmediği için, PATRONAJ YARDIM HATTIna sarılıp en çabuk ulaşabileceğim arkidişlerimle buluşmak üzere kalktım.

bu sabah ise ne idüğü belirsiz bir bunalımla uyanınca, bikaçgündür iyi hissediyorum diye insanlığa karşı hissettiğim vicdan azabından kurtuldum.

evelki gece beşte, kırmızı palto yayıncılık, gelip bana uçak bileti alabileceğini söyleyip yeni adresini verdiğinde, bi an samimiyetine inanmak istedim. kafama yeşil tokayı da takabilirdim o an. post-ergenliği atıp, on altıma da dönerdim belki. isterdim ki kırmızıyı hiç andırmayan pembe paltom eskimemiş olsun, ne bileyim.

19 Eylül 2008 Cuma

moliç korkusu sergisi by cemil hilton (maus emekçisi).


hı hım

bu aralar caanım vatanım türkiye için inanılmaz güzel bi kampanya varmış. kendisi için şöyle diyorlar; World Rally for The Stray Animals of Turkey, bu güzide eylem türkiyede hayvan hakları ihlaline son vermeyi planlıyormuş. eylemin bir de grubu var, orada da insanlar hayvanların da bizler kadar yaşamaya hakkı olduğunu, şehirlerdeki hayvanların itlaf edilmemesini filan söylüyorlar. hevet, ben de moliyi serbest bıraktığımda, aşılı bi dost olmasına rağmen ona bile kızanlar mevcut ve ben de hergün bu tartışmaları yaşıyorum, itlaf ekiplerinin toplu katliamlarına da şahit oldum çok korkunç yes aama;

benim anlayamadığım şey, bu very interestink eylemin, brüksel, londra, paris gibi şehirlerde de türk konsolosluklarının önünde filan türkiyede hayvanlara yapılan zulüm sona ersin, hayvan haklarıı gelsiin hell yeah diye devam edicek oluşu.

valla benim bildiğim, world rallye katılacak tatlı avrupa şehirlerinde ya da kanadanın münasip yerlerinde zaten pek BAŞIBOŞ diye tabir edilen hayvangillerden yok, çünkü çoktan kısırlaştırıldılar, sayıları azaldı, yine de sahiplerinin terk ettiği hayvanları barınaklarda bulmak mümkün ve onlar da bi süre içinde yeni ev bulamazlarsa yer yokluğundan uyutuluyorlar, hadi uyutulmadılar diyelim, 3 metrekarelik kafeslerinde pek de mutlu olduklarını sanmıyorum.

allahım bi gün bu sözü ediceğimi hiç düşünmezdim ama bu kampanya, ya türklerin kendi kendilerini yok yere kötülemeyi becerdikleri düşşük zekalı bi çalışmanın ürünü veya da türkün türkten başka dostu yok lan!

evet, sitelerine koydukları AT HADİSESİne ben de çok üzülmüştüm ama bunlar gerçekten türkiye denen vahşi insanların toplandığı kara parçasından başka bi yerde olmuyor mu, oluyorsa avropa birliği buna hayvanları daha sık barınağa tıkmaktan ve de kısırlaştırmaktan başka ne tip önerilerde bulunuyo cok merak ediyorum. üstelik türkiyede at eşek koyun gibi hayvanları seven çok, biliyoruz. eylemciler bizi kandırmasın, islami kesim şartları gelsin istiyorum. besmeleyle kesilen hayvanın canlıyken otomatik makinenin kontrolündeki kancaya asılan domuzdan daha sempatik olduğuna inaniyorum. avropa fak off diyorum burdan. ne dediğimi ben de bilmiyorum, tepkiliyim değişik hisler içersindeyim, uzattıkça uzatmak istemiyorum ama özellikle işin türkiyeye tatile gitmeyin!! haline gelmiş olması çok komik, hevet sektör haline gelmiş olan sopayla dövülen foklar, balina yağlı barbourlar filan bitti, YALNIZ ve GÜZEL halkımın bir o kadar da cahil olduğu için kuduzdan korkup mahalledeki köpekleri vurması kaldı. onlar etat de natürde yaşıyolar arkadaşım siz annayamamışsınız demek istiyorum, neyse türkiyeye inşallah demokrasi geleceek bu vesileyle, teşekkürler world rallly!

saygılars,

web siteleri de şuymuş
http://turkeymassacre.wordpress.com/

manidar.

bence solo test hayata dair birçok şeyi açıklıyor.
kurnazın aptal ve şaşkın bir ifadeye sahip olması
başarılının fabrikatör, gerizekalının, delilikle özdeşleşen huniyi ve ek olarak geek numara gözlüğü takıyor olması, ne bileyim zeki denen herifin, takım elbiseyle patronun ağzına bakıp daktiloyla sekreterlik midir nedir yapıyor olması, beyinsizin tinerci olduğu kadar cin gibi piçlikler peşinde koşuyor olması
ama hepsi bi yana aptalın meksikalı olması filan
baya düşündürücü.

bir de bu karakterler kadın olsaydı mesela, bu kadar çok çizemezlerdi sanıyorum. aptal sarışın, kurnaz orospu, normal ev hanımı, zeki bıyıklı filan.
çok mu sığlaştım, olabilir. sığa da beni çizerler.


17 Eylül 2008 Çarşamba

asabi days

sevgili blog, bu gece biraz terbiyesiz bi anımdayım. hayatımda çeşitli gelişmeler oluyormuş gibi bi takım simülasyonlar dönüyor ortada ama ben bunları yutacak insan değilim (adam demiyorum cünkü cok feminist birisiyim adeta). Herşey bi yana çok kral bi ders programım var. Onu da az ilerde sizlerle paylaşıcam, böylelikle varmış gibi gözükse de olmayan boş vakitlerimin tadını birlikte çıkarmak istediğinizde BENİ ARAYABİLİR, olmadı çaldırıp kapatabilir veya ev telefonumu asla öğrenemeyebilirsiniz.
İşte yalnızca 5 derslik, çeşitli harfler ve rakamlardan oluşan muhteşem ders programım:

12 Eylül 2008 Cuma

inanılmaz korku.

inanmamak ile inanma isteği arasında usulca gidip gelen birçok müslüman türk ailesinin evinde kuranı kerim bulmak mümkün sanıyorum. kuranıkerimi yüksek bi yere koymak, el yıkamadan dokunmamak vs gibi kaidelerden ötürü, kuranı nereye koyacağız bey diye büyük acılar çeken çok fazla insan görmedim, ama görmek isterim. neyse bizim evdeki kuran, yukarki televizyonun yanındaki kaloriferin üzerinde duruyordu, aşırı ısınmadan ötürü deri kapağı mallayınca onu bir yere kaldırdılar bi daha da hiç görmedim :((
dün ise evimizde muhteşem bir şey piyasaya çıktı, İMZALI KURAN.
bundan 10 sene evelinden filan kalma, saçmasapan bi rotaryen toplantısında, insanlara türkçe'ye çevirdiği kuranı kerimi verirken, kitabın ilk sayfasına tükenmez kalemle "SEVGİLERİMLE.." yazmış olan yaşar nuri hocayla birer hamburger yeseydik keşke.

inanılmaz hayatıma dönersek, dün gece cok uykusuz kaldım blog. yatakta fındık kırıp yiyordum ve yatağa dökülen kabukları aşağı yukarı topladığımı sanıyordum çünkü çok uğraşmamak için pratik zekamla yatağın duvar tarafına doğru ellerimle itmiştim onları ama meğer benimle birlikte yataktalarmış ve bütün gece orama burama battılar.

bir de cep telefonuyla herhangi bir şeyi başaramama hastalığına yakalandım ve molinin veterineri beni çok sevmek suretiyle her allahın günü telefon edip 15 dakika r.e.m. konserine gidip gitmeyeceğini filan anlatmaya başladığından beri ben cep telefonumu evde kapalı tutuyorum genelde. ara ara sinsice açıp mesaj gelmiş mi diye bakıp hemen kapıyorum filan, ama dün o açtığım sırada tesadüfen ankaradan arkadaşlarım aradılar, sevindim ama onlar konuştukça telefonun ısındığını hissediyordum, şarkı dinlettiler neşeli ve duygusal dakikalar yaşadik blog, ama telefon manyakça ısınmaya devam ediyordu. biraz daha konuşsaydık telefon yüzünden beynimde ur çıktığına kesin olarak inanmaya başlayabilirdim çünkü cep telefonu çok zararlı bişiy.



8 Eylül 2008 Pazartesi

merhaba hüzün bekçileri.


bugün hiçbir şey yapmadım. biraz nazire şenlendirici hakkında düşündüm. bluzunun üstünde saçmasapan, sütyen gibi gördüğüm garip bir şal giydiği bu fotoğrafını gazeteciler çok seviyorlar galiba ki hep onu basıyorlar haberlerine. nazire şenlendirici'nin bir şekilde hayatıma girebilmesini seviyorum. fotoğrafa bir kez daha bakınca düşündüm de, nazire sen bir hediye pakedisin.

3 Eylül 2008 Çarşamba

crap.

dün cerenle, ecelerin burgaz adadaki evine gittik. ceren işe gideceği için nispeten erken yattı. eceyle saat 4'e kadar insanlığı kurtardık. en son hiçbir bilimsel argümana dayandıramayacağım komplo teorilerimden birine kendimi kaptırmış, küresel ısınmanın sürekli dile getiriliyor olmasının çevrecinin daniskaları kadar kapitalist şirketlerin de işi olduğunu, sürekli felaket tablolarına maruz bırakıldığımız için yapacak bir şey yok psikolojisine sokulduğumuzu ve yarın ölecekmişçesine hepten tüketmeye başladığımızı filan iddia ediyordum ki uyumaya karar verdik. ketum çinçilalardan biri ayak ucumda yattı, fincan kod adlı tekir ise ışıklar söndükten sonra evde türlü gürültüler çıkarmaya karar verdi, neyse o yorgunlukla duymadık aslında bir şey. bugün öğlen eve döndüm, uyumayayım da erken yatar erken kalkmaya başlarım diye ümit ederken 5 sularında uyuya kaldım. 6buçuktaysa şok terapisiyle uyandım. babam geldi ve bana şunu bildirdi:














Elephant man'i andırsa da asıl sorun yanağını arı sokmuş olması. Böyle bir şeyi zaten uzun süredir beklediğim için hemen eczaneden gerekli olan ilaci tedarik ettim. Bayağı tatlı oldu tipi, ağlamıyor diye de yüzüne kahkalarla gülmekten çekinmedik. Neyse, :((((

1 Eylül 2008 Pazartesi

haha, funny ibrahim.

İbrahim tatlıses 30 ağustosta verdiği konserde, ne mutlu türküm diyene, bunu diyemeyen başka ülkeye gitsin, mustafa kemal olmasaydı adım abraham sweetvoice olurdu demiş. Sanırım adının abraham olmamasına çok sevinen ibrahim tatlıses, anadilinde şarkı söyleyemiyor olmaktan pek gocunmuyor, zaten annesi de başka ülkeye gidecekmiş çünkü türkçe bilmediği gibi andımızı da bir türlü ezberleyemiyormuş. Bütün bunlar bir yana ibrahım tatlısesin yaptığı bu çıkışın altında ergenekon sürecinde basında yer alan pkk'ya yardım etti iddialarının hiç etkisi yoktur bence de.