31 Ağustos 2008 Pazar

ben de sosyeteye, zenginliğe özenirdim.

Oldukça temiz geçirdiğim geceye rağmen güne yine inanılmaz mide ağrılarıyla başladım, sonra sarperin yağda yumurtasının kokusu evi ablukaya alınca orayı terk etmem gerektiğini hemen idrak ettim. ortaköy turu yapamadan, yaptıysam da rehberimin eksikliğini hissederek evime döndüm. ilaç alabilmek için simidimi yerken bi heves sabahtaki orhan pamuk röportajını okudum. Express'in geçen ayki sayısını satın almış olanlar (ve çaktırmadan araklayan bi adet kötü insannarr) biraz olsun orhan pamuk seviyorlarsa kalplerinin en hassas noktasında bi hüzüntü hissetmişlerdir kesinkes; çünkü zamanında bir haber için pamuk'un birkaç pozunu çekmesi gereken fotoğrafçının türkçeye çevrilmiş olan yazısını okuduktan sonra pamuktan bi nebze olsun soğumamak pek de mümkün değildi.
" 'Kitaplarınız bir çok dile tercüme edildi galiba' diye sordum. ' Evet ' diye cevapladı, 'elliden fazla dile'. 'Arapça da var mı içlerinde?' diye sürdürdüm. 'Hayır... Araplar kitap okuyor mu? Okuyorlarsa da, para veriyolar mı?.. Ama kitabım ibraniceye çevrilecek.' "
Hem Arap hem de okur olan fotoğrafçı yaşadığı bu diyalogun ardından Pamuk'un pek de umursamaz görünen haline bakıp bir şey söylememeyi tercih etmiş. Bundan 9 sene sonraysa -2008- Pamuk American University of Beirut'tan doktor ünvanı aldığında Araplar'ın okur yazarlığıyla ilgili çok da bi açıklama yapabilmişe benzemiyor.
Herneyse yine komik olamadım ama Express'teki yazıyı okuduktan sonra gerilmiş bi takım bünyelerin yüreklerine sıcaklık serpecek sade açıklamalar var bu röportajda. Bir de Masumiyet Müzesi'ne koyulacak olan şeylerle filan poz vermiş. Dondurulmuş martıyaysa saygım sonsuz.

röportaja hıphızlı erişim.





3 yorum:

Nicholas Urfe dedi ki...

"acaba?" diye tıkladım bloguna, ve tekrar yazmana sevindim, şerefine bir pet şişe su açtım, evde bira kalmadığı içün.

o yazıyı ben de okumuş ve aynen tarif ettiğin gibi bir hüzüntü hissetmiştim arap kardeşimize karşı. (rte etkisi için özür dilerim) nasıl akladımsa pamuk'u orada, etkisi uzun sürmedi bu hüzüntünün. hayran olduğumuz insanlarla karşılaştığımızda bizi hayal kırıklığına uğratan bir bir yanlarını görmemiz sonucu hissedeceğimiz, dünyanın umurunda olmayacak bir kırgınlık olabileceğini düşündüm. (the world won't listen) ancak fotoğrafçıda bahsettiğim gibi bir hayranlık durumu da mevcut olmadığı için, bunu düpedüz gizli milliyetçiliğine verdim. yani en milliyetsizimizin bile bir yabancının türk olduğumuz için bize veya diğer milletdaşlarımıza gösterdiği en ufak bir ayrımcılık karşısında hissedebileceği gibi, ki bana çok olur. ama dediğim gibi, bu kırgınlığın veya kınamanın ahım şahım bir yanını da göremedim. zaten dergi uçunca hüzüntü müzüntü de kalmadı ortada, gözden uzak olunca gönülden de uzak olması nevi. (nesim levi?)

blablabla dedi ki...

Saol Görkem, herşeyde olduğu gibi blogda da kararsız bünyemi ortaya koymuş oldum.
Evet bende de yüklü bir etkisi olmadı o röportajın, zaten buraya da o sebepten yazdım herhalde, bu tarz şeylere anlam yüklemem gerekliymiş gibi düşünüp kendimden beklediğim tepkiyi veremeyince vicdan azabı çekmiş olmalıyım. Kendimden yabancı biri gibi bahsetmem de ayrı bir hoş.

blablabla dedi ki...

bu arada karışıklık olmasın röportaj demişim, expresstekini kastettim.