ama bu kısma başlamadan önce sabah gazetesine teşekkürlerimi sunmak istiyorum, en sonunda birisi empati kurmak için olmasa da, mehmet'in değil mesut'un haberini yaptığı için. mesut, 17 yaşındayken öcalan lehinde sloganlar atarak pkk partizanı bir yürüyüşte bulunduğundan içeri alınacakken kendini askerde bulmuş, askerdeyken pkk'nın döşediği iddia edilen mayınlardan birine basarak ölmüş. cenazesi türk bayrağına sarılı mesut'un tabutunun başında hiç türkçe bilmeyen annesi kürtçe ağıt yakmış. bir de sema maraşlı adında, sanırım yeni denilebilecek bir yazarın röportajı vardı gazetede. otuz dokuz yaşındaki sema, aldatıldığını duyunca üç çocuğunu da alıp kocasından tek celsede boşanmış, şimdilerdeyse islami kesimde evlilikle ilgili masallar -kendisi böyle diyor- yazıyor. neyse niye bu kadar uzattım, yaşadığı çevredeki kadınların boşandıktan sonra çaresizlikten aynı adama tekrar kuma olarak dönmek zorunda kalması gibi bir durumun varlığını ilk kez bu röportaj yüzüme vurduğu için sanırım.
bunun dışında türkiye'de tek gecelik ilişkilerin sayısının bayağı artmış olduğunu okudum, bununla ilgili yapılan sıralamada fransa'nın ardından sekizinci olmamızdan hoşnutum, demek ki türkiye paris olsun kampanyalarımız çeşitli illerde başarıya ulaşmış, artık bizler de metroda sevişebileceğiiz.
neyse işte, dün öğlen uzun süre sonra yapmam gerekenleri düşünmeden evden çıktım. akşama doğru pilimiz bitmişken kendimi önce küçük beyoğlu'nda bulmam üzücüydü çünkü daha geçen gün evde kahvaltı edip muhtemelen çizgi film izlerken, evet bir daha hiçbir kuvvet beni o sokağa sokmasın piliiz diye kendi kendime karar almıştım. hıncahınç kalabalık ve oldies eşliğinde lisede kendi dönemimden görüşebildiğim sayılı kişilere merhaba demek üzere bayağı bir merdiven çıktık. bu esnada elektronik devreler dersinde beraber kapasitör bağladığımız arkadaşları görüp selamlaşmayı ihmal etmemiştik. yukarı ulaşıp selam verdiğimiz hızla, geçen günkü überdüşükzekalı 'hatayla pilava gitme' maceramı da anlatıp, onları antiheroique bizans kahkahaları atmaya zorladıktan sonra fatoşun tatlı sarhoşluğuyla vedalaştıms. sarhoşken herkes fatoş kadar tatlı olsun kampanyalarına da girişebilirim idunno.
ordan kaçtıktan sonra urbana oturup brownie yiyelim derken, başka arkadaşları görüp onların yanına çöktük. ulan yine cok neşeliydiler, yarabbim ben niye böyle sıkıcı biriyim diye dertlenmeye başladım. bi yandan östrojen takviyesine başlamış olduğum için çok duygusaldım ve aniden hepsine sarılıp yaağ hepinizi çok seviyorum diye ağlasaydım keşke ama hiç içki içmemiştim maalesef. neyse işte insanlar bir nevi yalnızlıktan şikayet ediyor, bir yandan da bekarlıktan istifade hemen askere gidip geelelim de askerdeyken kimse bizi terk edemesin gibi eke-eke kafasında muhabbetler döndürürken, ültra heycanlı bi hayatları olduğunun farkında mıydılar acaba. sonuçta bizim tek heycanımız korayın getirdiği pakette gerçekten iskender olup olamayacağı ya da benim brownieyi bitirip bitirmeyeceğimken dogzstarda bambaşka hayatlar dönüyordu.
eve dönerken yine polis çevirdi. hatta gittiğimiz yolun 2 şeridini de tıkayacak biçimde çevirme yaptıklarından yine trafikte çılgın vakitler kaybettim. bu arada ben polisin gayet kimliklere bakıp spesifik kimseleri aradığını sanarken, kimliklerimizi toplayıp, tek tek numaralarının kaydını bir cihaza aldıklarını gördüm, sonra da bizi uğurladılar. buradan kıt zekamla, polis şu kimlik sahibi şu saatte şu istikamete doğru yol almıştır mı diyor acaba diye düşündüm. belki de numaları daha sonra GUGİLda aratip 800 metre ilerde bizi yakalarlar diye düşündüm ama yakalaması için bindiğimiz aracın plakasını alması gerekirdi ve almadı gayet, neyse bilemeem.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
simin şu kelimelerin sonuna gollum gibi gereksiz S ler koymasan da gerilmeden okusak blogunu
Yorum Gönder