minnet borcunun sınırlarını belirlemek gerekli. bunun bir hassas teraziyle ölçülmesi ve ona göre hareket edilmesi gerekiyorsa, sanıyorum ben gerekeni verme yeteneğine sahip olamadığımdan yanlış yerden yüklenip kendimden bir şeylere zarar veriyorum. anne-baba, özellikle anne tabi, çocuk büyütürken normal bir insan olmaya devam edebilmiş kaç tane anne var piyasada bilmiyorum (feysbukta arattım; çocuk yetiştirdikten sonra aklını kaybetmeyen kaç anne kaldık? diye ama henüz yeşermemiş bu grup, belki de kurabilecek kimse kalmadı diye), neyse. peki çocuk, hayatının yüzde kaçını annesine verdiği zararların vicdan azabını çekerek yaşarsa bu suçluluk duygusundan kurtulur veya gerçekçi yaklaşıp bu benim suçum değilki lan derse kendisinden nefret etme ve insanlığını sorgulama sürecini ne zaman atlatabilir. minnet borcunu ödemek için ne yapsak fayda eder. annemiz onun gibi bir anne olacağımızı hayal ettiğinde gururlanacak kadar düşüncesiz, onun gibi bir hayatı seçtiğimizi gerçekten görebildiğindeyse ağlayacak kadar pişmanken ve kendi içindeki bu çelişkilerin herbiri bize gözlerimizi açtığımız andan itibaren zarar vermeye başlamışken, onun hastalıklı hayatının yükünü de taşıyan bizler (biz?) sağlıklı bir hayata kaçacağız derken annemiz-babamız üzülmesin diye illaki birine mi varmalıyız, ya da herhangi uzaklara yardırmak zorunda mı kalmalıyız hep. peki iş haraca vardığında içimde kabaran ve bir yandan yeni vicdan azaplarına yol açan öfkeyi kime yönlendirmeliyim. aile kadar hastalıklı bir konsept ömrümde görmedim. sıkıcılığımın baharındayım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
biz'li konusunca daha havali duruyor, ama beni kandiramazsin.
abi beni ergenlik sorunlarımla başbaşa bırakmayın
okurken gaz çıkardım. ama dede gibi. aile böyle de bir şey. uçucu. osuruk gibi.
Yorum Gönder